Sağlık Hukuku

Ünal Hukuk Bürosu olarak,  sağlık hukuku ve bağlantılı diğer hukuk dallarında uzman avukat kadromuz ve alanlarında uzman akademisyen hekim ortaklarımızla birlikte, hatalı tıbbi uygulama ( malpraktis ) davası başta olmak üzere, sağlık hukukundan kaynaklanan her türlü uyuşmazlığın çözümlenmesi noktasında hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmetleri vermekteyiz.

Sağlık Hukuku Nedir?

Kısaca sağlık hukuku, sağlık hizmeti alan tüketiciler ile bu hizmeti sunan hekimler, özel sağlık kuruluşları ve kamu kurumları (devlet hastaneleri/sağlık bakanlığı) arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalıdır. Sağlık Hukuku’nun incelediği temel konular ise, hasta hakları, hekim hak ve yükümlülükleri, hatalı tıbbi uygulamalardan kaynaklanan malpraktis davaları alanlarında yoğunlaşmaktadır. 

Sağlık hukuku, tıbbi uygulamalardan doğan ilişkileri düzenleyen özel bir hukuk dalı olmakla birlikte hukukun diğer dalları ile de iç içedir. Zira hasta ile hekim veya hasta ile hastane arasındaki ilişkinin, -doktrinde ağırlıklı olarak kabul gördüğü üzere- vekâlet sözleşmesi hükümlerine tabi olduğu kabul edilmekteyse de, değişen koşullara göre bu ilişkinin bir eser sözleşmesi veya idare hukuku kapsamında kalan bir hizmet ilişkisi olarak nitelendirilmesi de söz konusu olabilmektedir. Bu bakımdan sağlık hukukunun, borçlar hukuku, kişisel veriler hukuku, ceza hukuku, idare hukuku ve tazminat hukuku gibi hukukun diğer dallarını da içinde barındıran kendine özel ve karma bir hukuk dalı olarak tanımlanması daha doğrudur.

Sağlık Hukuku Avukatı Kimdir?

Tanımını yaparken de bahsettiğimiz üzere sağlık hukuku, bir çok farklı hukuk disiplini ile ilişkisi bulunan karma bir hukuk dalıdır. İyi bir sağlık hukuku avukatı da, sağlık hukukuna ilişkin dağınık halde bulunan mevzuatların yanı sıra, ilişkili diğer hukuk disiplinlerinde de uzmanlaşmış olmalıdır. Konusu itibariyle son derece karmaşık ve teknik ve hassas bir uzmanlık gerektiren tıp bilimi gibi, sağlık hukuku da özel uzmanlık, teknik bilgi ve tecrübe gerektiren bir hukuk dalıdır. İşte bu hukuk dalında uzmanlaşmış olan avukatlara da yaygın olarak sağlık hukuku avukatı veya malpraktis avukatı denilmektedir.  

Kısaca Hasta Hakları Nelerdir?

Hasta Hakları Yönetmeliğinin “Tanımlar” başlıklı 4. maddesinin e) bendinde Hasta hakları: “Sağlık hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan fertlerin, sırf insan olmaları sebebiyle sahip bulundukları ve T.C. Anayasası, milletlerarası andlaşmalar, kanunlar ve diğer mevzuat ile teminat altına alınmış bulunan haklar” olarak tanımlanmıştır. 

Yönetmeliğin 2. bölümünde yer alan 6. ila 14. maddelerinde ise hasta hakları sayılmış olup, bu haklar kısaca şu şekilde şekildedir: 

  • Hizmetlerden Yararlanma Hakkı
  • Saygı ve İtibar Görme Hakkı
  • Mahremiyet Hakkı
  • Bilgi İsteme Hakkı
  • Kayıtları İnceleme Ve Bilgilerin Gizli Tutulma Hakkı
  • Dini Hizmetlerden Faydalanma Hakkı

Kısaca Hekim Yükümlülükleri Nelerdir?

Hekimlik mesleğinin ilk amacı, insan yaşamının devamını sağlamaktır. Tedavi (hekimlik) sözleşmesinin konusu ise, diğer sözleşmelerden farklı olarak, tarafların dışında bir edim olmayıp, doğrudan taraflardan birinin yani hastanın bedensel bütünlüğü ve yaşamının devamını sağlamadır. Bu itibariyle hekimin yükümlülükleri esas itibariyle “hasta haklarına” karşılık gelmektedir. 

Hekimlerin yükümlülükleri hekimlerin görevleri dolayısıyla ifa etmek zorunda oldukları eylemler olarak tanımlanabilir. bu bakımdan hekimin yerine getirmekle yükümlü olduğu ilk ve en önemli edim, sözleşmenin karşı tarafının yani hastanın yaşamını korumak için bilgi ve tecrübesi dahilinde gerekli özeni göstererek tedavi uygulamaktır. Hekimlerin hastayla aralarında hangi tür ilişki olduğuna bakılmaksızın, sorumlu tutulabilmeleri için, yükümlülüklerini ihlal etmiş olmaları gerekmektedir. 

Bu kapsamda hekimlerin en temel yükümlülükleri şu şekilde sayılabilir. 

  • İnsan yaşamını koruma yükümlülüğü
  • Hekimlik meslek kurallarına uygun davranma yükümlülüğü
  • Hasta Haklarına özen gösterme yükümlülüğü
  • Kişisel edim yükümlülüğü
  • Teşhis koyma yükümlülüğü
  • En uygun tedaviyi seçme yükümlülüğü
  • Malpraktisten kaçınma yükümlülüğü
  • Özen yükümlülüğü
  • Aydınlatma yükümlülüğü
  • Hastanın rızasını (onayını) alma yükümlülüğü
  • Sır saklama yükümlülüğü
  • İhbar yükümlülüğü
  • Dosya tutma yükümlülüğü
  • Bilgi ve deneyimini geliştirme yükümlülüğü

Hasta İle Hekim Arasındaki İlişkinin Hukuksal Niteliği

Hekim ile hasta arasındaki sözleşmeye halk arasında “tedavi sözleşmesi” veya “hekimlik sözleşmesi” adı da verilmektedir. Bu sözleşme ile hekim, hastaya tıbbi bir müdahalede bulunmayı; hasta da bunun karşılığında ücret ödemeyi üstlenmektedir. taraflar arasındaki ilişkinin tanımı bu denli basit bir şekilde özetlenebilse de, kurulan ilişkinin hukuki nitelendirilmesinin yapılması bu kadar basit değildir. Özellikle hatalı tıbbi müdahale nedeni ile hekimlerin hukuki sorumlulukları bakımından tek bir hukuki kavram ve dayanaktan söz etmek olanaksızdır. 

Hasta hekim arasındaki ilişkinin hukuki niteliği, hasta ile hekim arasındaki ilişkinin içeriğine, verilen sağlık hizmetinin ne olduğuna ve sağlık hizmetinin verildiği yere göre değişkenlik gösterebilmektedir. Nitekim hasta ile hekim arasındaki ilişkinin genel olarak “vekalet sözleşmesi” niteliğinde olduğu kabul edilmekteyse de, bu ilişki somut olayın özelliklerine göre “eser sözleşmesi” olarak da nitelendirilebilmektedir. Örneğin, konusu estetik tedavi olan hukuki ilişkilere eser sözleşmesi hükümleri uygulanır. Bu durum dişçilik ve ortopedi tedavilerinde de görülür. Dolayısıyla her somut olay kendine has özelliklere göre incelenmeli ve hasta ile hekim arasında kurulan ilişkinin hukuki nitelendirilmesi de bu özellikler göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. 

A) Bağımsız Çalışan Hekim İle Hasta Arasındaki İlişkinin Doğrudan Kurulması Halinde:

Hastanın hekime doğrudan başvurması halinde taraflar arasında kurulan ilişkinin “vekalet sözleşmesine” dayandığı, öğretide baskın bir şekilde kabul görmekte olup, Yargıtay’ın görüşü de bu doğrultudadır. Bu kabulden hareketle, tedaviden ve hekim hatasından zarar gören hastanın açacağı tazminat davasında sözleşmeye aykırılık hükümlerinin uygulama alanı bulacağı söylenebilir. Zira Türk Borçlar Kanun m.501/1 ve 502/2’ye göre vekâlete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde Borçlar Kanunu’nda düzenlenmemiş olan iş görme sözleşmelerine de uygulanacaktır. Hekim ile hasta arasındaki sözleşmenin bir iş yada hizmet sözleşmesi olarak değil de vekâlet sözleşmesi olarak nitelendirilmesinin temel nedeni ise, vekilin iş yada hizmet sözleşmesine nazaran daha geniş hareket serbestisine sahip olmasıdır.

Hasta ile hekim arasında kurulan ilişkinin vekalet sözleşmesi olarak nitelendirilmesinin en önemli sonucu ise, bu hukuki ilişkiden doğacak uyuşmazlıklarda vekilin işi özenle görme borcunun gündeme gelecek olmasıdır. Zira hukukumuzda vekil, vekâlet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilememesinden değil, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin veya davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumlu kabul edilmektedir. dolayısıyla, hasta ile hekim arasındaki ilişkinin vekalet sözleşmesi olarak nitelendirildiği hallerde hekim, istenilen sonucun elde edilememesinden değil, üstlendiği tıbbi müdahaleyi yaparken gerekli dikkat ve özeni göstermemiş olmasından sorumlu tutulabilecektir. 

B) Özel Hastane ile Hasta Arasında Kurulan İlişkinin Hukuki Niteliği:

Hastanın doğrudan özel hastaneye başvurması durumunda kurulan sözleşme, hasta ile doğrudan hastane arasında kurulmuş olacağından, tedaviyi uygulayan hekim bu sözleşmenin tarafı olmayacaktır. Bu durumda hekim, hastane adına hastaya tedavi hizmeti sunan kişi yani TBK m.116’daki tanımıyla ‘ifa yardımcısı’ konumunda olacaktır. Hastanın muhatabı doğrudan hastanedir. Bu durumda hastane, hekimin (ifa yardımcısının) hatalı tıbbi uygulamalarından dolayı doğrudan ve kusursuz olarak sorumlu olmaktadır. TBK m. 116 hükmü ve kusursuz sorumluluk kuralı uyarınca hastane, ifa yardımcısının zarar verici fiillerinden sanki kendi fiiliymiş gibi sorumlu kabul edilir. Dolayısıyla hasta, hekimin özen eksikliği veya tıbbi uygulama hatalarından kaynaklanan zararların tazmini için doğrudan hastaneye karşı dava açabileceği gibi, açacağı davayı hastane ile birlikte hekime karşı da yöneltebilir.

C) Kamu Hastanesi ile Hasta Arasındaki İlişkinin Hukuksal Niteliği:

Devlet hastanelerinde verilen tedavi hizmeti bir kamu hizmeti olduğundan, burada hekim ile hasta veya hastane arasında sözleşme ilişkisi kurulması söz konusu değildir. Dolayısıyla bu durumda hasta-hekim ilişkisi bir vekâlet ilişkisi olarak nitelendirilemez. Devlet hastanesinde hekim hatası sebebiyle doğan uyuşmazlıklarda idarenin hizmet kusuruna ilişkin kanun hükümleri uygulama alanı bulur. Dolayısıyla kamu hastanelerinde görülen tedavilerden kaynaklı bir zarar doğarsa,  devlete veya ilgili kamu tüzelkişisine karşı dava açılabilir. İdari yargının görevine giren bu davalarda hekimlere husumet yöneltilmez. 

Devlet hastanesinde çalışan hekimler devlet memuru statüsündedir. 657 sayılı devlet memurları Kanunu’nun 13. maddesine görede de: “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar.” Ancak hizmet kusuru dışında, kamu görevlisi olmasına karşın hekimin veya herhangi bir hastane personelinin haksız eylem niteliğinde “görevden ayrılabilir kişisel bir kusuru” varsa, haklarında doğrudan “adli yargı” yerinde dava açılabilmektedir.

HATALI TIBBİ UYGULAMA - MALPRAKTİS DAVALARI

Dünya Tabipler Birliği’nin 1992 yılında yapılan 44. Genel Kurulu’nda kabul edilen bildirgesine göre; Tıbbi Malpraktis (hatalı Tıbbi Uygulama) : “hekimin tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı bildirgenin devamında ise malpraktisin tıbbi bakım ve tedavi sırasında görülen ve hekimin hatası olmayan durumlardan (komplikasyonlardan) ayırt edilmesi gerekliliğine vurgu yapılmıştır. 

Bu bakımdan malpraktis (Hatalı Tıbbi Uygulama) ile  komplikasyon ayrımının doğru bir şekilde yapılması gerekmektedir. Hemen hemen her türlü tıbbi uygulamanın bir takım riskleri bulunmakta olup, tıbbi uygulamalar bu riskler göze alınarak, yarar-zarar dengesi gözetilerek yapılır. Hiçbir ihmal veya kusur mevcut olmamasına rağmen hastalarda bazı zararlı neticeler meydana gelebilir. Hekim tarafından oluşması ihtimali öngörülen, tahmin edilen bu gibi zararlı sonuçlar hakkında hastanın açık bir şekilde bilgilendirilmesi ve tıbbi uygulamanın yapılması için açık rızasının alınması zorunludur.  Tıbbi müdahalelerde, öngörülebilen ama önlenmesi mümkün olmayan, oluşması ihtimali önceden hastaya usulüne uygun olarak bildirilmiş ve hasta tarafından kabul edilmiş olan durumlar nedeni ile hekim sorumlu tutulamaz. Zira, hekimin yükümlülüğü  mutlaka hastanın iyileştirilmesini sağlamak değil, tedavi hizmetini tıp biliminin gereklerine uygun olarak icra etmektir.  

Malpraktis (Tıbbi hata), hastaya önceden bildirilen ve hasta tarafından kabul edilen komplikasyonlardan farklı olarak, özen eksikliği ile tıbbı uygulama hataları sonucunda oluşan aynı zamanda, görevi kötüye kullanmayı da ifade eden bir süreçtir. Malpraktis, aydınlatma kurallarının ihlalinde, teşhiste veya tedavi yönteminin belirlenmesinde ya da belirlenen yöntemin uygulanmasında ortaya çıkabilir.  Tıbbi uygulamaların çeşitliliği ve özel bir uzmanlık alanı olması sebebiyle, malpraktis davaları da son derece çeşitli ve uzmanlık gerektiren davalardandır. 

 

Sağlık Hukuku Alanında Sunduğumuz Başlıca Hizmetler

  • Arabuluculuk ve uzlaşma dosyalarında tarafların temsili,
  • Malpraktis (hatalı tıbbi uygulama) davalarının hazırlanması ve takibi,
  • Hasta haklarının ihlal edildiği durumlarda hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmetleri verilmesi,
  • Özel hastaneler ile hasta veya hasta yakınları arasında çıkan uyuşmazlıklarda avukatlık hizmeti verilmesi, 
  • Kamu hastaneleri ile hastalar veya hasta yakınları arasında çıkacak uyuşmazlıklar kapsamında idari başvuruların yapılması, davaların hazırlanması ve takibi, 
  • Haksız fiil tazminatına ilişkin talepler kapsamındaki davaların hazırlanması ve taraf vekilliği,  
  • Hatalı tedavinin suç teşkil ettiği durumlarda görülecek ceza yargılamalarının her aşamasında taraf vekilliğinin üstlenilmesi, danışmanlık ve avukatlık hizmeti verilmesi, 
  • Sağlık çalışanlarına karşı uygunsuz ve şiddet içeren eylemlerin gerçekleşmesi durumunda, hem tazminat hukuku hem de ceza hukuku kapsamında hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti verilmesi,
  • Vekalet veyahut da eser sözleşmesinin bir örneği sayılabilecek tedavi uygulamalarından doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesi için hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti verilmesi,
  • Sağlık kuruluşlarının Türk Sağlık Hukuku standartlarına uygunluğunun takip edilmesi,
  • Hastaneler için tıbbi uygulamalar kapsamında hukuki danışmanlık hizmetleri verilmesi,
  • Hastanelerin, doktorların, diğer sağlık personellerinin taraf olduğu Malpraktis davalarında danışmanlık ve avukatlık hizmeti verilmesi,  
  • Sağlık çalışanlarına sağlık hukuku eğitimlerinin verilmesi,
  • Mesleki sorumluluk sigortası poliçe şartlarının belirlenmesinde hukuki danışmanlık hizmeti verilmesi,
  • Sigorta şirketlerine karşı açılacak her türlü rücu davasının hazırlanması ve takibi, 
  • İhmali veya kusuruyla zarara sebep olan hastane çalışanı hekim ve diğer sağlık personeline karşı açılacak rücu davalarının hazırlanması ve takibi, 
 
TOP