Dünya Tabipler Birliği’nin 1992 yılında yapılan 44. Genel Kurulu’nda kabul edilen bildirgesine göre; Tıbbi Malpraktis (hatalı Tıbbi Uygulama) : “hekimin tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı bildirgenin devamında ise malpraktisin tıbbi bakım ve tedavi sırasında görülen ve hekimin hatası olmayan durumlardan (komplikasyonlardan) ayırt edilmesi gerekliliğine vurgu yapılmıştır.
Bu bakımdan malpraktis (Hatalı Tıbbi Uygulama) ile komplikasyon ayrımının doğru bir şekilde yapılması gerekmektedir. Hemen hemen her türlü tıbbi uygulamanın bir takım riskleri bulunmakta olup, tıbbi uygulamalar bu riskler göze alınarak, yarar-zarar dengesi gözetilerek yapılır. Hiçbir ihmal veya kusur mevcut olmamasına rağmen hastalarda bazı zararlı neticeler meydana gelebilir. Hekim tarafından oluşması ihtimali öngörülen, tahmin edilen bu gibi zararlı sonuçlar hakkında hastanın açık bir şekilde bilgilendirilmesi ve tıbbi uygulamanın yapılması için açık rızasının alınması zorunludur. Tıbbi müdahalelerde, öngörülebilen ama önlenmesi mümkün olmayan, oluşması ihtimali önceden hastaya usulüne uygun olarak bildirilmiş ve hasta tarafından kabul edilmiş olan durumlar nedeni ile hekim sorumlu tutulamaz. Zira, hekimin yükümlülüğü mutlaka hastanın iyileştirilmesini sağlamak değil, tedavi hizmetini tıp biliminin gereklerine uygun olarak icra etmektir.
Malpraktis (Tıbbi hata), hastaya önceden bildirilen ve hasta tarafından kabul edilen komplikasyonlardan farklı olarak, özen eksikliği ile tıbbı uygulama hataları sonucunda oluşan aynı zamanda, görevi kötüye kullanmayı da ifade eden bir süreçtir. Malpraktis, aydınlatma kurallarının ihlalinde, teşhiste veya tedavi yönteminin belirlenmesinde ya da belirlenen yöntemin uygulanmasında ortaya çıkabilir. Tıbbi uygulamaların çeşitliliği ve özel bir uzmanlık alanı olması sebebiyle, malpraktis davaları da son derece çeşitli ve uzmanlık gerektiren davalardandır.